Duygular, yaşamımızın her alanında bizimle olan, insan olmanın özüne işaret eden deneyimlerdir. Onları anlamak, paylaşmak çoğu zaman kolay değildir. “Duygu” kelimesi Türkçede “hissetmek” anlamına gelirken, “emotion” İngilizcede, Latince de ise “emovere” kökünden türetilmiştir ve “harekete geçirmek” anlamını taşır. Bu, duyguların yalnızca bir içsel durum olmadığını, aynı zamanda bizi harekete geçiren bir güç olduğunu gösterir. Pek çok kişi zaman zaman çeşitli nedenlerle bu gücü ifade etmekte zorlanır. Bu yazıda, duyguların tarihsel bağlamı ve gelişim süreci ile psikoterapinin farklı ekollerinden bakış açıları ele alınarak, duyguları ifade etmenin bireysel ve toplumsal faydaları incelenecektir.
Duygular tarih boyunca farklı biçimlerde ele alınmıştır. Antik Yunan’da Aristoteles, duyguları ahlak ve erdemle ilişkilendirerek, insan davranışını şekillendiren önemli unsurlar arasında değerlendirmiştir (1). Orta Çağ’da duygular, genellikle dini bir bağlamda ele alınarak insanın ruhsal ve ahlaki durumunu yansıtan bir gösterge olarak değerlendirilmiştir. Modern bilim, duygulara daha çok biyolojik ve psikolojik temeller üzerinden yaklaşmıştır. William James ve Carl Lange’nin geliştirdiği James-Lange Teorisi, duyguların bedensel değişikliklerin bir sonucu olarak ortaya çıktığını savunmuştur (2). Paul Ekman’ın temel duygular üzerine yaptığı çalışmalar, belirli duyguların evrensel olduğunu ve kültürden bağımsız bir şekilde ifade edilebildiğini göstermiştir (3). Günümüzde ise duyguların bireysel, sosyal ve kültürel bağlamları bir arada ele alınmaktadır.
Duygusal gelişim, bireyin doğumdan itibaren biyolojik yapısı, bağlanma ilişkileri ve çevresel faktörlerin etkileşimiyle şekillenir. Güvenli bağlanma, çocuğun duygularını tanıma ve düzenleme kapasitesini destekler (4). John Bowlby ve Mary Ainsworth’un bağlanma teorisi, bu sürecin önemine dikkat çeker.
Şema terapi, çocukluk döneminde oluşan duygusal şemaların bireyin yaşam boyu ilişkilerini ve duygusal deneyimlerini derinden etkilediğini vurgular. Örneğin, duygusal yoksunluk şeması, bireyin duygusal ihtiyaçlarının karşılanmayacağına dair bir inanç geliştirmesine yol açabilir. Bu durum, duyguları ifade etme veya başkalarıyla paylaşma konusunda çekimser bir tutum oluşturabilir (5).
Bilişsel davranışçı terapi, bireyin duygu, düşünce ve davranış arasındaki ilişkilerini anlamasına odaklanır. Özellikle düşünce kalıpları, duygusal deneyim üzerinde belirleyici bir rol oynar. Örneğin, bireyin “Eğer duygularımı gösterirsem, zayıf görünürüm” gibi bir düşünceye sahip olması, duygularını bastırması ile sonuçlanabilir (6).
EMDR terapisi ise özellikle bastırılmış veya işlenmemiş duyguların yeniden ele alınmasını sağlar. Travmatik deneyimlere bağlı olarak donuk halde kalan duygusal tepkiler, göz hareketleri ve bilişsel yeniden yapılandırma yoluyla işlenir. Bu süreç, bireyin duygularına karşı daha sağlıklı bir yaklaşım geliştirmesine olanak tanır (7).
Duyguları ifade edebilmek, bireyin psikolojik iyi oluşuna doğrudan katkı sağlar. Tüm bunlara rağmen birçok kişi, özellikle kültürel normlar, geçmiş travmalar veya bireysel şemalar nedeniyle bu konuda zorluk yaşayabilir.
Duyguları İfade Etmenin Kazançları:
Duygusal Farkındalık ve Düzenleme: Duygusal farkındalığın ve duygusal düzenlemenin psikolojik iyilik hali üzerinde olumlu etkiler yarattığını gösteren çalışmalar bulunmaktadır (8, 9). Özellikle, duygusal farkındalık becerileri, bireylerin duygusal tepkilerini daha iyi anlayarak daha sağlıklı kararlar almasına ve daha güçlü ilişkiler kurmasına olanak tanır (9).
İlişkilerdeki Derinlik: Duygularını paylaşan bireyler, empati ve anlayışın geliştiği daha güçlü ilişkiler kurabilirler. Bu, sosyal bağların güçlenmesine ve ilişkilerde güvenin artmasına yol açar (3, 4).
Kendi İhtiyaçlarını Anlama: Duygular, genellikle bireyin ihtiyaçlarının bir yansımasıdır. Öfke, bir sınırın ihlal edildiğini; üzüntü, bir kaybı işaret edebilir. Bu anlayış, bireylerin kendi ihtiyaçlarını daha iyi fark etmesini sağlar (5, 6).
Travmaların İyileştirilmesi: EMDR ve BDT gibi yaklaşımlar, bireyin geçmişte işlenmemiş duygularını yeniden ele almasına yardımcı olarak duygusal yüklerini hafifletir. Bu süreç, travmaların işlenmesi ve duygusal iyileşme sürecini destekler (6, 7).
Şema terapiye göre, duyguları ifade edebilmek, bireyin kendisine dair sağlıklı bir şefkat geliştirmesini sağlar. “Kusurluluk” veya “onay arayışı” gibi şemalar, bireyin duygularını ifade etmesini engelleyebilir. Ancak bu şemalar üzerine çalışıldığında, birey duygularını daha açık ve özgür bir şekilde paylaşabilir (5).
Özetlemek gerekirse, duygular, insan yaşamının temel bileşenlerinden biri olup, onları anlamak, ifade etmek ve paylaşmak bireyin psikolojik sağlığı için büyük önem taşır. Antik Yunan’dan günümüze kadar duygular, farklı kültürel ve psikolojik bağlamlarda incelenmiş, modern bilim ise duyguların biyolojik ve psikolojik temelleri üzerinde yoğunlaşmıştır (1, 2, 3). Duygusal gelişim, bireyin çocukluktan itibaren bağlanma ilişkileri ve çevresel faktörlerle şekillenir ve güvenli bağlanma, duygusal düzenleme becerilerinin gelişmesini sağlar (4). Psikoterapinin farklı yaklaşımları, bireylerin duygusal zorlukları anlamalarına ve başa çıkmalarına yardımcı olur. Şema terapi, çocukluktan itibaren oluşan duygusal şemaların bireyin yaşamını nasıl şekillendirdiğini vurgularken, BDT ve EMDR terapileri, duygusal yüklerin hafifletilmesine ve daha sağlıklı bir duygu ifade tarzının geliştirilmesine olanak tanır (5, 6, 7). Duyguları ifade edebilmek, bireylerin kendilerini ve ihtiyaçlarını daha iyi anlamalarını, ilişkilerde derinlik kazanmalarını ve psikolojik dayanıklılıklarını artırmalarını sağlar.
Kaynakça
Aristotle. (1999) Nicomachean Ethics. Cambridge University Press.
James, W. (1884). What is an Emotion? Mind, 9(34), 188-205
Ekman, P. (1992). An Argument for Basic Emotions. Cognition and Emotion, 6(3-4-), 169-200
Ainsworth, M.D.S., & Bowlby, J. (1991). An Ethological Approach to Personality Development. American Psychologist, 46(4), 333-341
Young, J.E., Klosko, J. S., Weishaar, M.E. (2003). Schema Therapy: A Practitioner’s Guide. Guilford Press.
Beck, A. T. (1997). The Past and Future of Cognitive Therapy. Journal of Psychotherapy Practice and Research, 6(4), 276-284.
Shapiro, F. (2001). Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR): Basic Principles, Protocols, and Procedures. Guilford Press.
Davidson, R. J. (2000). Affective Neuroscience and the Emotional Brain. In L. F. Barrett & P. Salovey (Eds.), The Wisdom in Feelings (pp. 104-126). Guilford Press.
Tugade, M. M., & Fredrickson, B. L. (2004). Resilient Individuals Use Positive Emotions to Bounce Back from Negative Emotional Experiences. Journal of Personality and Social Psychology, 86(2), 320-333.
Comments