İnsanlar bazı evrensel temel ihtiyaçlarla dünyaya gelirler. Bu ihtiyaçlar insanların hayatta kalması için gerekli ve vazgeçilmezdir. Bu ihtiyaçlardan en temel olanlarının başında bağlanma ihtiyacı yer alır (Bowbly, 1982). Bağlanma, bebeklik ve erken çocukluk döneminde çocuk ve bakım veren arasında kurulan derin ve kalıcı bağdır. Kurulan bu ilişki, kökleri milyonlarca yıllık evrime dayanan evrensel bir ihtiyaçtır. Bağlanma kuramcıları, bağlanmanın biyolojik, duygusal, zihinsel ve sosyal bir deneyim olduğuna vurgu yapar ve bağlanmayı gelişim ilerledikçe değişen bir olgu olarak ele alır (Scharfe, 2017). Bowbly'e (1982) göre, bağlanma çocuğun dünyaya açılmasında güvenli bir temel oluşturmaktadır. Bağlanmanın şekli, güvenli veya güvensiz olmak üzere, çocuğun yaşam sürecinde büyük farklılıklar oluşturur.
Çocuk, doğduğu andan itibaren bakım vereninin tümüyle onunla ilgilenmesine, ihtiyaçlarını karşılamasına ve duygularını ona geri yansıtmasına ihtiyaç duyar. Güvenli bağlanmanın olduğu yerde, bakım veren, çocuğunun ağlamasına ve sinyallerine karşı duyarlıdır (Bowbly, 1982). Çocuğunun aç, rahatsız ya da ilgiye ihtiyacı olup olmadığını izler ve en kısa sürede bu ihtiyaçlara cevap verir. Buna karşılık, bebek fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının sevgi ve besleme ile karşılanacağına güvenmeye başlar.
Eğer çocuk onun duygu ve düşüncelerini ona geri yansıtabilecek, ihtiyaçlarına duyarlı, güvenli bir temel oluşturabilen bir ebeveyn ile büyüme şansına sahipse, bu sağlıklı bir benliğin oluşması için önemli bir fırsat oluşturmaktadır (Crouch, 2015). Psikolojik olarak ulaşılabilir, öngörülebilir, duyarlı ve kabullenici ebeveynler, çocukların kendileri, başkaları ve sosyal ilişkileri hakkında iyi ve tutarlı bir psikolojik anlayış geliştirmelerini sağlar (Scharfe, 2017).
Ancak bakım veren, bebeğin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarına duyarlı olmadığında çocuğun gelişiminde bazı olumsuz sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bakım veren, çocuğun dürtülerine ve ihtiyaçlarına uyum sağlayamadığında, bebek bakım verenin kafasındaki 'bebek' algısını yansıtmayı öğrenir ve kendi içsel algılarını yok saymaya ve bakıcının ondan beklediklerine ve bakıcının ihtiyaçlarına uyum sağlamaya başlar (Masterson, 2005). Bunun sonucunda, çocuk kendi zevklerine, amaçlarına ve ihtiyaçlarına kendini kapatır hale gelir.
Çocuğun kendi ihtiyaçları yerine aradaki bağı sürdürmek için ebeveynin ihtiyaçlarına uyum sağlayarak hayatta kalmaya çalışması, çocuğun kendi gerçek ihtiyaçlarından kopmasına ve sonucunda “sahte benlik” geliştirmesine yol açar (Miller, 2008). Bu kişilik oluşumunda çocuk, ebeveynlerinin bakımına, ilgisine ve sevgisine muhtaç olduğu için sadece kendisinden beklenen davranışları sergiler ve gerçek benliğini budamaya başlar. Çocuk için ebeveynin ihtiyaçlarına uyum sağlamak tek kurtuluş yoludur ve bu da çocuğun bütünlüğünün yara almasına, canlılığının ve kendiliğinin zarar görmesine sebep olmaktadır. Çocuk kendi duyguları ve ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmediği için, ileriki süreçte kendi duygularına güvenemez hale gelir ve gerçek ihtiyaçlarını tanıyamaz. Çocuklar sadece anne babanın onayından ve sansüründen geçen duyguları hissedebilir hale geldikçe, gerçek benlikleri içlerinde tutsak hale gelir. Alice Miller (2008), çocukluktan itibaren kişinin budanan ve fakirleşen özelliklerinin, kişinin ileride hissedebileceği boşluk duygusu, hayata karşı anlamsız hissetme veya bir yere ait hissetmekte zorlanma gibi deneyimlere yol açabileceğini savunmaktadır.
Bağlanma ve gerçek benlik gelişimi arasındaki paradoksu Gabor Mate “otantiklik” ve bağlanma ikilime üzerinden benzer bir bakış açısından ele alıp, bağlanma ihtiyacının üstünlüğüne dikkat çekmektedir.
Gabor Mate, bakım verenlerin çocuğun duygularını ve içgüdülerini desteklemediği durumlarda, çocuğun içinde ciddi bir ikilemin oluştuğuna dikkat çekmektedir (Borges, 2019). Bu ikilemin, “acaba hissettiklerimi hissedip ifade edebilir miyim yoksa kabul görmem ve iyi bir çocuk olarak var olabilmem için hislerimi bastırmam mı gerekir” üzerine kurgulandığı belirtilmektedir. Bu ikilem sonucunda çocuğun hayatta kalabilmesi için çevresine “uyum sağlamak” ve “ait olduğunu” hissedebilmek adına otomatik olarak kendi ihtiyaçları ve duygusuyla bağlantısını bastırdığını vurgulamaktadır. Birey olarak kendimiz hakkında nasıl hissettiğimiz, korku, utanç veya suçluluk duymadan kendimiz olabilme yeteneğimiz olarak ele alınan otantiklik ihtiyacı bu noktada yara almaktadır. Gabor Mate, bağlanma ihtiyacının kişinin otantik halini tehdit ettiğinde, bağlanma ihtiyacının her zaman baskın çıkacağını savunmaktadır.
Özetle, bağlanma ihtiyacı ve otantiklik arasındaki trajik çatışma Alice Miller'ın (2008) yönelttiği 'Bu aslında beni değil, sadece size benmişim gibi gösterdiğim o çocuğu sevmiş olduğunuz anlamına gelmez mi?' sorusunu doğurabilmektedir.
Kaynakça
Bowlby, J. (1982). Attachment and loss, vol. 1: Attachment. New York: Basic Books
Borges, P. (2019, April 24). Gabor Mate´: Authenticity vs. attachment. CRAZYWISE. https://crazywisefilm.com/2019/04/16/gabor-mate/
Crouch, M. (2015). Attachment: What is it and why is it so important? Kairaranga, 16(2), 18–23. https://doi.org/10.54322/kairaranga.v16i2.256
Masterson, J. F. (2015). In The personality disorders through the lens of attachment theory and the neurobiologic development of the self: A clinical integration (pp. 51–57). Zeig, Tucker&Theisen, Inc.
Miller, A. (2008). In The drama of The gifted child: The search for the true self (pp. 18–50). Basic Books/PerseusBooksGroup.
Scharfe, E. (2017). Attachment theory. Encyclopedia of Evolutionary Psychological Science, 1-10. https://doi.org/10.1007/978-3-319-16999-6_3823-1
Comments